İmam hatip liseleri
Reklam
Prof.Dr.Zakir AVŞAR

Prof.Dr.Zakir AVŞAR

İmam hatip liseleri

19 Temmuz 2025 - 12:10

Tarihin akışı içinde toplumsal talebin ve modernleşme arayışının kesişim noktası

LGS Sonuçları açıklandı, dezenformasyonlar başladı. Gerçek dışı iddialarla kamuoyu oluşturulmak, sinsi bir şekilde İmam Hatip okulları hedefe konulmak istendi. Bakanlık tarafından tüm illerde “birincilik” alan öğrencilerin sayısı ve okulları açıklanmasına rağmen, tam anlamıyla itibar suikastı anlamına gelecek gerçek dışı iddialarla adı Mahmud Celalettin Ökten olan okullar üzerinden bir denemeye girişildi.

Merhum Tahsin Banguoğlu, Merhum Tevfik İleri ve merhum Mahmud Celalettin Ökten bu ülkeye, insanlarımıza, değerler dünyamıza altın harflerle yazılmış büyük insanlardır. Dini bilgilerin öğretilmesinin önünü açmış isimlerdir. Bu kişilerin adlarının çeşitli eğitim ve öğretim kurumlarına verilmesi özellikle Mahmud Celalettin Ökten’in (Celal Hoca) isminin ülkemizin pek çok yerinde hayırla anılması ve İmam Hatip Okullarında yer alması tam bir kadirşinaslıktır…

 

Malum, Türkiye’de eğitim, her dönemde toplumsal talepler ile devletin modernleşme vizyonunun kesiştiği bir alan olagelmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, devletin katı laiklik (laikçilik) ilkesini merkez alarak yeni bir toplumsal düzen inşa etme hedefi, eğitimin dinî içeriklerden arındırılması sonucunu doğurmuştur. Millet namazını kıldıracak, cenazesini kaldıracak imam bulamaz hale gelmiştir.

Anadolu’nun toplumsal dokusunu inşa eden manevi değerlerle yoğrulmuş bir millet olarak, eğitim politikalarında tamamen seküler bir çizgide kalmayı sürdürebilecek bir toplumsal zemin olmadığı içindir ki, katı CHP iktidarı bile son döneminde bu gerçeği görebilmiştir.

Bilindiği üzere, Osmanlı döneminde eğitim sisteminin önemli bir bölümünü medreseler oluşturmuş, medreseler yalnızca dinî bilgi değil, aynı zamanda dönemin ihtiyaçlarına uygun sosyal bilim ve fen derslerinin de verildiği merkezler olarak işlev görmüştür. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarılmış, eğitimde birliği sağlama hedefiyle medreseler kapatılmıştır. Ancak bu kapatma, toplumda din hizmetlerini yürütecek insan kaynağının yetiştirilmesinde bir boşluk doğurmuş, halkın talepleriyle devletin laiklik ilkesi arasında sürekli gerilim üreten bir zemine dönüşmüştür.

1940’lı yılların sonu ve 1950’li yılların başı, Türkiye’nin çok partili hayata geçişi ile birlikte toplumsal taleplerin daha açık biçimde ifade edilebildiği bir döneme sahne olmuştur. 1949’da Ankara’da açılan din görevlileri kursları, halkın cami ve din hizmetleri alanında duyduğu ihtiyaçların resmi düzlemde karşılanmasına dönük bir ilk adım olmuştur. 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ile birlikte Tevfik İleri’nin Millî Eğitim Bakanlığına getirilmesi, imam hatip okullarının açılması sürecini hızlandırmış; 1951 yılında İstanbul’da açılan ilk imam hatip okulu, modern anlamda dinî eğitimin kurumsallaşmasının temel taşı olmuştur.

Bu süreçte Mahmut Celalettin Ökten, imam hatip okullarının eğitim felsefesini oluşturmuş, müfredatın yalnızca dinî ilimlerle sınırlı kalmaması gerektiğini, fen ve sosyal bilimlerin çağın gereklerine uygun biçimde okutulmasının zorunluluğunu savunmuştur. Böylelikle imam hatip okulları, dinî ve ahlaki eğitimle modern bilimsel eğitimi birleştiren, Türkiye’nin özgün toplumsal yapısına uygun bir model olarak şekillenmiştir.

İmam hatip liseleri, kuruluş amacından itibaren iki temel işlev üstlenmiştir: Birincisi, toplumun din hizmetlerinde görev alacak insan kaynağını yetiştirmek; ikincisi ise dinî bilgiye sahip, manevi değerlere bağlı, sosyal hayatın farklı alanlarında sorumluluk alabilecek bireylerin yetişmesini sağlamak.

Bu okullar, özellikle kırsal ve yarı-kentsel bölgelerde, sosyoekonomik imkanları kısıtlı ailelerin çocuklarına eğitim imkanı sunmuş; eğitimde fırsat eşitliği bakımından katkı sağlamıştır. Türkiye’de eğitim sisteminin farklı toplumsal talepleri karşılayabilmesi, demokratik bir toplum düzeninin gereği olarak eğitimde çeşitliliğin korunmasını da zorunlu kılmaktadır. İmam hatip liseleri, bu çeşitliliğin bir unsuru olarak öne çıkmış ve bir okul türü olarak kendisini kabul ettirmiştir.

Toplumda sıklıkla imam hatip okullarının yalnızca dinî eğitim veren kurumlar olduğu algısı bulunsa da bu okullar, müfredat yapıları itibarıyla fen bilimleri, sosyal bilimler ve yabancı dil gibi alanlarda diğer liselerle uyumlu bir müfredata sahiptir. Zaman içinde yapılan güncellemelerle bu okulların üniversite sınavlarına hazırlıkta geri kalmayacağı bir yapı tesis edilmiştir. Son yıllarda TÜBİTAK projeleri, ulusal bilim yarışmaları ve akademik performans ölçümlerinde imam hatip öğrencilerinin gösterdiği başarı, eğitim kalitesine dair olumsuz ezberlerin kırılması gerektiğini göstermektedir.

Ancak imam hatip okulları, kuruluşlarından itibaren kimi siyasi tartışmaların odağında yer almıştır. Bu tartışmaların önemli bir kısmı, Türkiye’de laiklik ilkesinin katı yorumları ile toplumsal taleplerin örtüşmemesinden kaynaklanmıştır. İmam hatip okullarına yönelik “siyasallaşma” ithamı, çoğu zaman bu okulların meşruiyetini tartışmaya açma aracı olarak kullanılmakta, toplumsal zeminde karşılığı olan bir okul modeline yönelik güveni zedelemeyi hedeflemektedir.

Bu süreçte dezenformasyon, genellikle okulların mezunlarının tek tip bir siyasi kimlikte olduğu, eğitim kalitesinin düşük olduğu veya sosyal yaşama entegrasyon sorunu yaşandığı iddiaları üzerinden yürütülmektedir. Oysa hem mezunların farklı meslek alanlarında etkinlik göstermesi hem de ulusal düzeydeki başarı örnekleri, bu iddiaların çoğunlukla ideolojik tutumların ürünü olduğunu göstermektedir.

Günümüzde eğitim politikaları, dijitalleşme, yapay zeka, STEM eğitimi gibi başlıklarda dönüşürken; eğitimde manevi ve ahlaki değerlerin korunması ve aktarılması da küresel ölçekte önem kazanmaktadır. İmam hatip okulları, bir yandan çağın gerektirdiği bilimsel altyapıyı öğrencilerine sunarken diğer yandan etik değerlerin içselleştirilmesi sürecine katkıda bulunmaktadır.

Bu bağlamda imam hatip okullarının, Türkiye’nin toplumsal dokusunu güçlendiren, eğitimde fırsat eşitliği sağlayan ve bireysel tercihlerle toplumsal sorumluluk bilincini buluşturan kurumlar olduğu gerçeğinin, ideolojik tartışmalardan bağımsız bir biçimde görülmesi gerekmektedir.

Türkiye’de eğitim politikalarının başarısı, toplumsal ihtiyaçların doğru analiz edilmesi, eğitimde fırsat eşitliğinin güçlendirilmesi ve farklı eğitim modellerine saygı gösterilmesiyle mümkündür. İmam hatip liseleri, uzun tarihsel serencamı içerisinde toplumun dini, ahlaki ve bilimsel ihtiyaçlarına cevap vermeyi amaçlayan bir model olarak ortaya çıkmış, toplumsal taleple devletin modernleşme vizyonunu birleştiren bir işlev üstlenmiştir.

Bu okullara yönelik siyasi ve ideolojik tartışmaların ötesinde, nesnel ve bilimsel ölçütlerle başarılarının değerlendirilmesi; eğitimde çoğulculuğun ve demokratikleşmenin güçlenmesine katkı sağlayacaktır. Eğitimi, ideolojik tartışmaların dar alanından çıkararak geniş toplumsal bir uzlaşı zemininde ele almak, Türkiye’nin geleceğe güçlü adımlarla yürümesi açısından zorunluluk arz etmektedir.

Prof. Dr. Zakir Avşar / Haber7

YORUMLAR

  • 0 Yorum