MATBAANIN BULUNUŞU VE TÜRKLER
Reklam
BAYRAM ALİ KAVALCI

BAYRAM ALİ KAVALCI

MATBAANIN BULUNUŞU VE TÜRKLER

02 Kasım 2020 - 18:02

Matbaa denilen araç, Gutenberg’in yaşadığı çağdan 6-7 yüzyıl önce biliniyordu, kullanılıyordu ve onunla sayısız kitap basılmıştı. Klasik Batı kaynaklarından yapılan aktarmalarla düzenlenmiş ansiklopedilerimize, ders kitaplarına bakarsanız, matbaa denebilecek ilk çalışmalar Çin’de başlatılmıştır. Onlardan binlerce yıl evvel, Mezopotamya kavimleri, aynı yolla hazırladıkları klişeleri yumuşak kile bastırıyor, bu kili sayfa biçiminde pişirip sertleştiriyorlardı. Çinlilerin tek üstünlüğü, kil tablet yerine kâğıt kullanmış olmalarıdır. 1900’lerin ilk 10 yılı içinde, Doğu Türkistan’ın Turfan şehrinde ve diğer bâzı merkezlerde yapılan kazılar, bilim adamlarını hayretlere düşürdü. Toprağın altından, şimşir gibi sert ağaç parçalarına oyulmuş bir hayli Uygur harfi çıkarılmıştı. Sonra yüzlerce basma kitap bulundu ve Almanya, Fransa, İsveç, İngiltere, Rusya müzeleri, Uygur kültürünü, edebiyatını, sanatını yansıtan bu fevkalâde değerli kitaplarla zenginleşti.
745-940 yılları arasında Türkistan’da yüksek bir medeniyet kuran Uygur Türkleri, klişe kalıp değil, müteharrik (hareketli) harfler kullanıyorlardı. Ve bu harfleri satırlar hâlinde dizip kitap sayfalarını hazırlıyor, sonra da kâğıda basıyorlardı.
8. yüzyılda Türkistan’a gelen Arap tüccarlar, kâğıt yapımını Türkler ’den öğrenerek memleketlerine götürmüşlerdi. Avrupalılar ise, ancak 12. yüzyılda, Endülüs Emevileri’nin hocalığıyla kâğıt sanayiinin temelini atabildiler. Nihâyet 14. yüzyılın başlarında, Cenevizli gemiciler sâyesinde, matbaa Doğu’dan Batı’ya intikal edebildi.
15. yüzyılda, Hollanda ve İtalya’da müteharrik harfler imal edip, onlarla kitap basanlar vardır. Yani Gutenberg, Avrupa’da da ilk matbaacı konumunda değildir. Onun yaptığı şey, bir sermayedar bularak bu tekniği geliştirmek ve daha hızlı baskıyı gerçekleştirmekten ibarettir. Türk matbaacılığının gecikmesinin başlıca sebebi, matbaayı kuruvermek, yüz binlerce, belki milyonlarca insanın ekmek kapısını kapamak, onları fakirliğe mahkûm etmek sonucunu getirmemekti. Zira 18. yüzyıl başlarında, sâdece İstanbul’daki hattatların sayısı 90 bini buluyordu. Kaynak: Günvar Otmanbölük 
[email protected]

 

YORUMLAR