Türkiye'yi kalıcı biçimde yüksek gelirli ülkeler ligine taşımayı istiyoruz

08 Eylül 2025 - 19:49

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “2028 sonunda inşallah 1,9 trilyon dolarlık bir ekonomi olacağız. Kişi başına gelirimiz ilk kez 21 bin doları yakalayacak. Türkiye'yi kalıcı biçimde yüksek gelirli ülkeler ligine taşımayı istiyoruz. Enflasyonu tek haneye düşürmekte kararlıyız, program döneminde 2,5 milyon yeni istihdam imkânı sağlayacağız. İşsizlik oranımızı yüzde 8’in altına indirmeyi ümit ediyoruz. Cari açığımızdaki kalıcı iyileşme sürecek, mal ihracatımız ise ilk kez 300 milyar doları aşacak” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Konuşmamın başında bu sabahki kalleş saldırıda şehit olan kahraman emniyet mensuplarıma bir kez daha Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Milletimizin ve Emniyet Teşkilatımızın başı sağ olsun.

Önemli konu başlıklarını mütalaa ettiğimiz bir Kabine Toplantımızı daha tamamlamış bulunuyoruz. Yükseköğretim, ekonomi, sosyal hizmetler ve dış politika başta olmak üzere geniş bir yelpazede yaptırdığımız değerlendirmelerin ve aldığımız kararların ülkemiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Toplantının mahiyetine geçmeden evvel, Ahlat’ta gerçekleştirdiğimiz son kabine toplantımızdan bu yana yurt içinde ve yurt dışında neler yaptığımızı şöyle kısaca bir hatırlatmak istiyorum.

25-30 Ağustos tarihleri arasında idrak ettiğimiz zafer haftamızı önemine uygun şekilde bu sene de dolu dolu geçirdik. Ahlat ve Malazgirt’teki törenlerde milletimizin ezeli ve ebedi kardeşliğini tüm dünyaya bir kez daha ilan ettik. 27 Ağustos’ta iki önemli programımız vardı. Önce bu sene 50. yaşını kutlayan Türk savunma sanayinin lider kuruluşlarından ASELSAN’ın Gölbaşı yerleşkesini ziyaret ettik. Orada savunma sanayimiz adına üç iftihar verici adımı aynı anda attık. 460 milyon dolar değerinde toplam 47 araçtan oluşan çelik kubbe sistemlerini kahraman ordumuzun envanterine kazandırdık. ASELSAN’a ait 280 milyon dolar değerinde 14 kritik tesisin resmî açılışını gerçekleştirdik.

“HER BİR SAVUNMA ÜRÜNÜNÜN AMACI TÜRKİYE’Yİ EN ÜST DÜZEYDE KORUMAKTIR”

900 futbol sahasından daha büyük bir alanda 1,5 milyar dolarlık yatırımla hayata geçirdiğimiz Oğulbey Teknoloji Üssü’nün temelini attık. Bu stratejik projemiz tamamlandığında inşallah bölgenin en ileri savunma teknolojileri merkezlerinden biri olacak. Sistemler sistemi olan çelik kubbe ile hava savunmasında artık farklı bir ligin oyuncusu hâline geliyoruz. ASELSAN’daki savunma sanayii şölenimizin ülkemize karşı husumet besleyenlerde endişeye sebep olması elbette anlaşılır bir durumdur. Ama burada asıl tuhaf olan, ülkemiz içindeki kimi çevrelerin hazımsızlığıdır. Çelik kubbe vatandaşı değil, yandaşı koruyacak diyecek kadar gözünü nefret bürümüş bir güruhun varlığı –üzülerek söylüyorum- ülkemizin güvenliği noktasında kaygı durulması gereken bir ruh hâlidir.

Daha kötüsü bu milletimizi bölen, ayrıştıran, siyasi tercihlerinden dolayı halkın çoğunluğunu aşağılayan sorunlu bir yaklaşımdır. Çünkü tabancasından tüfeğine, insansız hava aracından füzesine, tankından gemisine, uçağından radarına kadar her bir savunma ürününün amacı Türkiye’yi ve 86 milyonun her bir ferdini en üst düzeyde korumaktır. Nasıl hükûmetimizin açtığı yollardan, havalimanlarından, hastanelerden, okullardan, yurtlardan ve daha nice eserden vatandaşlarımızın tamamı faydalanıyorsa, çelik kubbe de 86 milyona hizmet edecektir. Ana muhalefet partisi genel başkanının Sinop’ta savunma sanayii ile ilgili aynı yaklaşımı sergilemesi bir başka basiretsizlik örneğidir. Neymiş? Balıklar ve turistler füze denemelerinden rahatsız oluyormuş. Allah aşkına, şu ciddiyetsizliğe bakar mısınız, doğru desen doğru değil, komik desen komik değil. Aslında biraz araştırsa, söylediklerinin absürtlüğünü kendisi de görecek. Fakat beyefendi yalnıza komutla hareket ettiği için bu basit gerçeği bile araştırma gereği duymuyor.

“NÜKLEER SANTRALE KARŞI ÇIKMAK CEHALET ÜRÜNÜ DEĞİL İSE ANCAK ART NİYETLE AÇIKLANABİLİR”

Burada kısa bir parantez açarak bu zatın nasıl bir cehalet girdabında debelendiğini göstermek istiyorum. Su ürünleri yetiştiriciliğinde Avrupa’da birinci, dünyada 17’nciyiz. Su ürünleri ihracatımız 2004-2024 döneminde miktar olarak 10 katına değer olarak 20 katına çıktı. 2002 yılında 27 bin ton olan ihracatımız, 2002 yılında 27 bin ton olan ihracatımız 2024 yılında 313 bin tona, parasal değer bakımından 96 milyon dolardan 2 milyar dolara yükseldi. Sinop’ta da benzer bir başarı hikâyesi söz konusu. Bu şehrimizde dört yılda avcılık ve yetiştiricilik amaçlı üretim 15 bin tondan 35 bin tona, tutar olarak ise 117 milyon dolara ulaştı. Şurası fevkalade dikkat çekicidir: Sinop’tan Rusya, Peru, Japonya, Almanya başta olmak üzere dünyanın 25 farklı ülkesine ihracat yapılıyor. Ülkemizde üretilen Türk somonunun üçte biri Sinop’ta yetiştiriliyor. Yani ortada bu şahsın iddia ettiği gibi problemli bir tablo yok. Nükleer santral konusuna gelince, çevreci maskeli marjinal grupların buna niçin karşı çıktığını defalarca izah ettik. Nükleer enerji, dünyada 70 yıldır kullanılan bir kaynaktır. 2025 yılı itibariyle 31 ülkede 416 nükleer reaktör faal hâlde.  Türkiye’nin de içinde bulunduğu 15 ülkede 62 reaktör inşa ediliyor. Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak, 2053 yılı net sıfır emisyon hedeflerine ulaşmak ve artan enerji talebimizi karşılamak istiyorsak nükleer enerjiyi üretim portföyümüze mutlaka dâhil etmek zorundayız. Toplam 4 bin 800 megavat kurulu güce sahip Akkuyu Nükleer Santralinin devreye girmesiyle tabiri caizse şeytanın bacağını kıracağız. Yıllık 35 milyar kilovat saat elektrik üretecek bu santral, ülkemizi yıllık 7 milyar metreküp doğal gaz ithalatından kurtaracak. Ayrıca, senelik 35 milyon ton karbon emisyonunu engelleyecek. Yurt içi gayrisafi hasılamıza toplam katkı sağlayacak. Hâl böyleyken nükleer santrale karşı çıkmak cehalet ürünü değil ise ancak art niyetle açıklanabilir. Böyle sığ bir zihniyetin ne ülkeye, ne millete, ne de Sinoplu kardeşlerimize hiçbir faydası olmaz.

27 Ağustos’a iştirak ettiğimiz ikinci törenimiz Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademimizde eğitim alan subay ve astsubaylarımızın mezuniyetiydi. 881’i subay, 4 bin 130’u astsubay olmak üzere toplam 5 bin 11 genç kardeşimizi yeni görev yerlerine uğurladık. Mezuniyet diplomalarını alan 5 bin 11 subay ve astsubayımızın her birini tekrar tebrik ediyorum.

TENKOFEST Mavi Vatan’da ülkemizin denizlerdeki gücüne bir kez daha gururla şahitlik ettik. Dört gün süren etkinlikte millî teknoloji hamlemizin genç neferleri ürünleriyle, eserleriyle, projeleriyle yetkinliklerini sergiledi. Vatandaşlarımız da TCG Anadolu başta olmak üzere Türk donanmasının son teknolojiye sahip caydırıcı unsurlarını görme imkânı buldu.

30 Ağustos’ta Millî Savuma Üniversitemizde harp okullarımızın diploma ve sancak devir-teslim törenlerine iştirak ettik. Kara, hava ve deniz harp okullarındaki eğitimlerini başarıyla tamamlayan 1405 teğmenimizin yanı sıra, 106 misafir öğrencimizin de mezuniyet sevincini paylaştık. Böylelikle 2016’dan bugüne harp okullarımızdaki toplam mezun sayımız 19 bin 735’e çıktı. Genç teğmenlerimize bir kere daha başarılar diliyor, Rabbim ayaklarına taş değdirmesin diyorum.

103. yıl dönümünü iftiharla kutladığımız büyük zaferin kazanılmasına vesile olan tüm kahramanlarımızı rahmetle, şükranla yâd ediyorum.

1 Eylül’de Çin Devlet Başkanı Sayın Şi Cinping’in şeref konuğu olarak Şanhay İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’ne katıldık. Teşkilat, kapsadığı 3,8 milyarlık nüfus ve 30 trilyon dolarlık ekonomik büyüklüğüyle küresel planda önemli bir rol oynuyor. Türkiye olarak biz de teşkilatla ve üye ülkelerle iş birliğimizi kazan-kazan temelinde ilerletmenin gayreti içerisindeyiz.

“BU SIKINTILI GÜNLERİNDE TÜM İMKÂNLARIMIZLA GAZZELİ MAZLUMLARIN YANINDAYIZ”

Zirvede Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Sayın Şi Cinping’le, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Sayın Putin’in yanı sıra birçok devlet ve hükûmet başkanıyla bir araya geldik. Hem zirve hitabımızda, hem de ikili görüşmelerimizde Gazze’deki soykırım gündemimizin ilk sırasında yer aldı. Netanyahu hükûmetinin iyice zıvanadan çıktığı bu sıkıntılı günlerinde tüm imkânlarımızla Gazzeli mazlumların yanındayız. 64 binden fazla masumu katleden cinayet şebekesinin tüm baskı, tehdit, küstahlık ve şımarıklıklarına rağmen dik duruşumuzu koruyoruz. İnşallah bu yıl yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda da aynı vicdanlı tutumumuzu sürdürecek, Filistinli mazlumların oradaki sesi olacağız.

3 Eylül’de bu yılki teması Peygamberimiz ve aile ahlakı olarak belirlenen Mevlidi Nebi Haftasının açılış programındaydık. 50’den fazla ülkeden dini liderlerin de iştirak ettiği bu anlamlı programda âlemlere rahmet olarak gönderilen Fahri Kâinat Efendimizin yeryüzünü teşriflerinin 1500. sene-i devriyesini kemali hürmetle idrak ettik. Filistin ve Sudan’la birlikte İslam dünyasının farklı köşelerinde zorluklarla boğuşan tüm kardeşlerimizin selamete ermesi için dualar ettik. Diyanet İşleri Başkanlığımızın doğumunun 1500. yılında âlemlere rahmet Hazreti Muhammed başlığıyla ülkemizde ve yurt dışında icra edeceği etkinliklerin hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Burada şunu da ifade etmek durumundayım: İnancımızın emir ve yasaklarını sahih kaynaklardan öğrenmek bizim görevimiz iken, bunları muhatabına etki edecek şekilde lisanımünasiple anlatmak da kıymetli hocalarımızın vazifesidir. Kimse görevini yapıyor diye kınanamaz, hakarete maruz bırakılamaz. FETÖ ve DEAŞ gibi dinimizi istismar eden yapıların milletimize yaşattığı büyük acılar ortadadır. Dinimiz özünden, ruhundan koparmaya çalışanların olduğu bir dönemde Diyanet camiamızın yükü de, sorumlulukları da son derece ağırdır. Diyanet mensuplarımıza özellikle yönelik eleştiri ve tavsiyelerde herkesin özenli bir dil kullanmasını bu bakımdan çok önemli görüyorum.

“DEPREM BÖLGEMİZ İÇİN KULLANDIĞIMIZ KAYNAKLARIN TOPLAMI 75 MİLYAR DOLARI GEÇİYOR”

6 Eylül Cumartesi günü 300 bininci deprem konutunun anahtarını teslim etmek ve 41 projemizin resmî açılışını yapmak üzere Battal Gazi’nin diyarı Malatya’mızın misafiri olduk. Biliyorsunuz Ocak ayında 201 bin, Haziran’da ise 250 bininci konutumuzu tamamlayıp hak sahibi depremzedelerimize tahsis etmiştik. Malatya’daki kura törenimizle birlikte 13 ilimizde 295 bin 929’u konut ve 8 bin 907’si iş yeri olmak üzere toplam 304 bin 836 bağımsız bölümü hak sahibi vatandaşlarımıza teslim etmenin sevincini yaşadık. Aynı törende dokuz ilimizde yapımı tamamlanan binlerce konut ve iş yerinin de kurasını çektik. Bugüne kadar deprem bölgemiz için kullandığımız kaynakların toplamı 75 milyar doları geçiyor. Hedefimiz, 453 bin bağımsız bölümü yılbaşına kadar tamamlayıp hak sahiplerine teslim etmek. Bunun için tüm gücümüzle çalışıyoruz, çalışmaya da devam edeceğiz.

Gerek deprem konutları ve iş yerlerimizin, gerekse toplam yatırım bedeli 5 milyar 940 milyon lirayı bulan 41 projemizin Malatya’ya hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Yeri gelmişken burada şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Seçim döneminde bizi insafsızca eleştiren, afetzedelere bedava ev sözü verip sonra ortalıktan kaybolan, İzmir’de TOKİ’yi bile geçecek iddiasıyla yola çıkıp binlerce İzmirliyi dolandıran çapsızlara bir daha bize laf söylemeden önce Malatya ve diğer illerimizdeki deprem konutlarını ziyaret etmelerini tavsiye ederim. Öyle meydanlarda atıp tutup kolaydır, zor olan sözünün eri olabilmektir.

“TÜRKİYE’DE HİÇ KİMSE HUKUKUN KAPSAMA ALANI DIŞINDA DEĞİLDİR”

Biz, millete olan vaadine ve kavline sadık bir kadroyuz. 23 yıl boyunca arkasında duramayacağımız sözleri vermedik, söz verince de onu yerine getirmek için bütün yolları denedik. Son iki seçimde halkı vaat yağmuruna tutanlar ise seçim bittikten sonra bir daha hiç oralı olmadılar. Suyu ucuzlatacaklardı, zam üstüne zam yaptılar. Ulaşımı kolaylaştıracaklardı, trafiği içinden çıkılmaz hâle getirdiler. Emeklilerimize destek olacaklardı, sözlerinin üzerine sünger çektiler. Şehirlerine hizmet namıyla ortaya hiçbir eser, proje, icraat koymadılar. Talandan, soygundan, rüşvetten, milleti haraca bağlamaktan başta hiçbir iş yapmadılar. Eski Türkiye’den farklı olarak şimdi bunun hesabını yargıya veriyorlar. Bağırsalar da, çağırsalar da, yabancı medya kanallarına süklüm püklüm sızlansalar da adaletin tecellisine mani olmayacaklar. Hep söylediğim gibi Türkiye’de hiç kimse hukukun kapsama alanı dışında değildir. Mahkeme kararlarını eleştirmek ayrı şeydir, tanımamak ayrı şeydir. Yanlış bulduğunuz kararlarla ilgili başvuru yolları ardına kadar açıktır. Gidersiniz kanunda işaret edilen mahkemelere kararın gözden geçirilmesi için müracaat edersiniz. Ama ‘ben mahkeme kararlarını tanımıyorum’ demek hukuk devletine açıkça kafa tutmaktır. Böyle bir sorumsuzluğa göz yumulması elbette düşünülemez. Hele hele sokaklarımızın karıştırılmasına İstanbullu kardeşlerim başta olmak üzere milletimizin huzurunun bozulmasına asla müsaade etmeyiz. Ana Muhalefetin eski ve yeni kadroları arasında kızışan koltuk kavgasının ülkenin kazanımlarına zarar vermesine eyvallah demeyeceğiz. Anayasa ve yasalarımız çerçevesinde adli ve idari süreçlerin sorunsuz işletilmesi için sorumluluklarımızı harfiyen yerine getireceğiz.

“2028 SONUNDA 1,9 TRİLYON DOLARLIK BİR EKONOMİ OLACAĞIZ”

2023 yılında ilan ettiğimiz Orta Vadeli Programdaki hedeflerimize büyük oranda ulaştık. Bugün de ülkemizin gelecek üç yılına yön verecek Orta Vadeli Programı milletimizle paylaştık. Programın hazırlık çalışmaları geniş ve katılımcı bir anlayışla yürütüldü. İş dünyası ve reel sektör temsilcilerinin görüşleri dikkate alındı. Böylece ortaya ortak aklın ürünü, güçlü ve iddialı bir yol haritası çıktı. Bir defa şunu açık ve net söylemek isterim: Bu program sadece rakamlardan, tablolardan ibaret değildir. Ekonomide güveni pekiştiren, öngörülebilirliği artıran, en önemlisi de halkımızın refahını kalıcı olarak yükseltmeyi amaçlayan bir vizyondur. Program sayesinde önümüzdeki üç yıl boyunca büyümekle kalmayacak, aynı zamanda küresel ekonominin ve ticaret ortaklarımızın ortalama büyüme performansını da geride bırakacağız.

Hatırlayın, 2023 yılında ilk kez 1 trilyon dolarlık ekonomi ligine girmiştik. Şimdi hedefimizi biraz daha büyüttük. 2028 sonunda inşallah 1,9 trilyon dolarlık bir ekonomi olacağız. Kişi başına gelirimiz ilk kez 21 bin doları yakalayacak. Türkiye’yi kalıcı biçimde yüksek gelirli ülkeler ligine taşımayı istiyoruz. Enflasyonu tek haneye düşürmekte kararlıyız. Program döneminde 2,5 milyon yeni istihdam imkânı sağlayacağız. İşsizlik oranımızı yüzde 8’in altına indirmeyi ümit ediyoruz. Cari açığımızdaki kalıcı iyileşme sürecek, mal ihracatımız ise ilk kez 300 milyar doları aşacak. Hizmet ihracatımızın en önemli kalemi olan turizm gelirlerimizi de 75 milyar dolara çıkarmayı arzu ediyoruz.

Orta Vadeli Programın ülkemiz, milletimiz ve ekonomimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Programın hazırlanmasına öncülük eden Yardımcım Cevdet Yılmaz’ın şahsında bütün bakanlarımıza ve bürokratlarımıza tebriklerimi iletiyorum. Devletimizin tüm kurumlarından programı sahiplenmelerini, titizlikle uygulanması noktasında gereken özeni göstermelerini bekliyoruz.

“18 YAŞ ALTI SUÇA KARIŞAN ÇOCUKLARLA İLGİLİ TARTIŞMALARI ÇOK YAKINDAN TAKİP EDİYORUZ”

Son dönem de 18 yaş altı suça karışan çocuklarla ilgili kamuoyumuzda yürütülen tartışmaları çok yakından takip ediyoruz. Bugünkü menfur saldırı dâhil hepimizin yüreğini yakan cinayet ve suçların faillerinin bu yaş grubundan olması halkımızda haklı bir infiale yol açıyor. Organize suç şebekeleri, eli kanlı terör örgütleri ve sokak çeteleri bu yaş grubundaki çocukları özellikle hedef alıyor. Dijital platformların, popüler kültürün, gayrimeşru hayat tarzını özendiren dizi, film, müzik türlerinin, şiddet içeren oyunların yaygınlaşmasının bu sorunun büyümesindeki rolünü kimse inkâr edemez. Bu meselenin sosyolojik, psikolojik, pedagojik ve ailevi boyutları dâhil çok yönle bir şekilde ele alınması gerektiğine inanıyorum. Millet olarak sadece huzurumuzu ve güvenliğimizi değil, geleceğimizi de ilgilendiren bu sorunu el ele vererek hep beraber çözmek zorundayız. Biz hükûmet olarak sıkıntı daha fazla kronikleşmeden mevzuatın gözden geçirilmesini de kapsayacak şekilde konunun üzerine gideceğiz. Bunu da inşallah tarihimizin, kültürümüzün ve evrensel hukuk normlarının rehberinde yapacağız. Nitekim bugün ülkemizdeki çocuklarla birlikte tüm dünya çocukları için çok anlamlı ve kıymetli bir adım attık. İmzaladığımız Dijital Dünyada Çocuk Hakları Sözleşmesi’yle bu alanda küresel bir farkındalık oluşturmak istiyoruz. Beş farklı dilde hazırlanan sözleşmeyi anne babalar başta olmak üzere tüm vatandaşlarımın dikkatle okumasını istirham ediyorum.

Bu düşüncelerle sizlere veda etmeden önce, gençlerimizi sevindirecek iki önemli müjdeyi burada paylaşmak istiyorum. Aile ve Gençlik Fonumuz vasıtasıyla yuva kuracak gençlerimize verdiğimiz desteğin miktarını artırıyoruz. 2026 yılı Ocak ayı itibariyle çiftlerden her ikisinin de 18-25 yaş arasında olması hâlinde kredi tutarını 250 bin liraya, diğer durumlarda 200 bin liraya çıkartıyoruz. Ayrıca 48 ay içerisinde çocuk sahibi olan genç çiftlerimizin talep etmeleri durumunda her çocuk için geri ödemelerini 12 ay erteliyoruz. Çiftlerin başvurudan önceki altı aylık ortalama geliri asgari ücretin 2,3 katı olması şartı 2,5 katına çıkartıldı. Hayırlı, uğurlu olsun diyorum.

”ÜNİVERSİTELİ GENÇLERİMİZİN BARINMA İHTİYAÇLARINI KARŞILAMAYA DÖNÜK YENİ ADIMLAR ATIYORUZ”

Üniversiteli gençlerimizin barınma ihtiyaçlarını karşılamaya dönük yeni adımlar atıyoruz. Yurt kalitesi, erişilebilirliği, maliyeti ve sunulan imkânlar itibariyle dünyada bu alanda ilk sıralarda yer alan bir ülkeyiz. 2002 yılında 182 bin olan Kredi Yurtlar Kurumu yatak kapasitesi bu yaz döneminde yapımı tamamlanan yeni yurtlarımızla birlikte yeni bir rekor kırarak 1 milyonu aştı. Bu sene 1 milyon üniversiteli gencimize yurtlarımızda inşallah güvenle ev sahipliği yapacağız. Bunun da gençlerimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Yeni eğitim-öğretim ve akademik yılın tüm öğrencilerimiz, hocalarımız ve ailelerimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.”