Reklam

Cumhurbaşkanı Erdoğan, TOBB Ekonomi Şurası’na katıldı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TOBB İkiz Kuleler Konferans Salonu'nda düzenlenen Ekonomi Şurası'na katıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, TOBB Ekonomi Şurası’na katıldı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TOBB İkiz Kuleler Konferans Salonu'nda düzenlenen Ekonomi Şurası'na katıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, TOBB Ekonomi Şurası’na katıldı
21 Ocak 2019 - 22:00

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına, toplantının hayırlara vesile olmasını temenni ederek başladı.

Türkiye ekonomisinin nabzının şuranın yapıldığı salonda attığını belirten Erdoğan, "Biz şimdiye kadar ekonominin mimarisini hep buradaki hazırun ile istişare içinde inşa ettik. Hiçbir zaman 'biz yaptık oldu' demedik. Yeri geldi kendi gönül dünyamıza sığdırmakta zorlandığımız adımları dahi buradaki istişareden çıktığı için atmaktan çekinmedik. 'Önce millet, önce memleket' ifadesi bizim için bir seçim sloganı değil, hayat felsefemizin ta kendisidir." ifadelerini kullandı.

Toplantıya katılanların aynı zamanda şehirlerinin kanaat önderleri olduğuna değinen Erdoğan, "Buradaki kardeşlerimiz, piyasa dediğimiz mekanizmanın canlı temsilcileridir. Bu bakımdan sizlerin ülkemize, şehirlerinize ve sektörlerinize dair görüşleri bizim için daima yol gösterici olmuştur." dedi.

Son 16 yılda Türkiye'yi 3,5 kat birlikte büyüttüklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

"Girişimcilerimizi, yatırımcılarımızı sizlerle birlikte dünyaya açtık. Teknolojiyi, e-ticareti, yeni sektörleri sizlerle birlikte ülkemizin gündemine taşıdık. Gümrük kapılarının yenilenmesinden lisanslı depoculuğa, mesleki yeterlilikten finansmana erişime kadar pek çok çalışmayı sizlerle birlikte hayata geçirdik. İş yapılmasının önündeki engelleri sizlerle birlikte tespit edip kaldırdık. Yatırım ortamını sizlerle birlikte iyileştirdik. Kısa çalışma ödeneğini, Sosyal Güvenlik Kurumunun prim borçlarının vadelendirilmesini, asgari ücret desteğini, lisanslı depoculuk desteğini, KDV, ÖTV indirimlerini, kredi yapılandırılmalarını, faiz indirimlerini, KOBİ kredilerinin yaygınlaştırılmasını, ihracat kapama sorunlarının çözümünü, ticari araç kiralamalarıyla ilgili düzenlemeleri ve diğer pek  çok uygulamayı sizlerle birlikte gerçekleştirdik. Geçtiğimiz Ağustos ayında döviz kurunda başlayan faiz ve enflasyona da sirayet ederek ekonomimizi tehdit eden sıkıntıların aşılması için gereken tedbirleri yine sizlerin taleplerine göre uygulamaya aldık. İnşallah 2023 hedeflerimize de yine sizlerle birlikte ulaşacağız."

"HEP BİRLİKTE TÜRKİYE'YİZ, HEP BİRLİKTE TÜRK EKONOMİSİYİZ"

Türkiye'yi, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına iş dünyasıyla birlikte yükselteceklerini belirten Erdoğan, katılımcılara "Türkiye'yi orta-üst gelir grubundan üst gelir grubuna sizlerle birlikte taşıyacağız. Yeni nesillere, 2053 ve 2071 vizyonlarımızı sizlerle birlikte emanet edeceğiz. Hiç şüpheniz olmasın ki bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkemizin menfaatlerinin ilgilendiren her talebi dinleyeceğiz ve gereğini yapacağız." diye hitap etti.  

"Hep birlikte Türkiye'yiz, hep birlikte Türk ekonomisiyiz." ifadesini kullanan Erdoğan, "Ticarette de siyasette de diğer alanlarda da başarının sırrı önce inanmak, sonra harekete geçmek, ardından da yılmadan mücadeleye devam etmektir. İnancı ve mücadele azmi olmayanlarla yürünebilecek hiçbir yol yoktur. Bugüne kadar elde ettiğimiz her başarının gerisinde milletimize ve ülkemize olan inancımız yatıyor. Bu inançla geçtiğimiz her mücadeleyi Allah'ın izniyle zafere ulaştırdık." değerlendirmesini yaptı. 

"BUNLAR SANIYORLAR Kİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ GÖKTEN ZEMBİLLE İNDİ"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin en büyük sorunun dışarıda rekabet ettiği güçler değil, kendi içindeki bir takım kifayetsizler olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti: 

"Bunlar kendi ülkelerinin gücünü bilmedikleri, inanmadıkları, kendi insanlarına güvenmedikleri için hep birilerinin gölgesi altında, birilerinin emrinde hareket etmişlerdir. Kendi medeniyetini, tarihini, kültürünü, ecdadını ısrarla kötüleyen, küçümseyen, aşağılayan, karikatürize eden bir zihniyetin bu ülkenin geleceğine zerre kadar katkısının olması mümkün değildir. İşte bu kesimin sürekli diline doladığı, tarihimizde ve medeniyetimizde sanayinin, teknolojinin, üretimin olmadığıdır. Herhalde bunlar sanıyorlar ki Türkiye Cumhuriyeti gökten zembille indi, içindeki insanları ve imkanları da öylece bir kaya kovuğundan çıktı. Bunlar böyle zannediyor. Halbuki biz ülke ve millet olarak her alanda olduğu gibi sanayi ve ticarette de çok güçlü müktesebata sahibiz. Bu konuda çok önemli çalışmalar yapmış bilim insanlarımız bulunuyor. Bunlardan biri de rahmetli Fuat Sezgin hocamızdır." 

Cumhurbaşkanlığı olarak 2019'u Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı ilan ettiklerini hatırlatan Erdoğan, "Merhum Fuat hocanın  İslam bilim ve sanat tarihiyle ilgili çalışmaları dünyaya parmak ısırtıyor ama içimizdeki bazı kesimler için bir şey ifade etmiyor. Geçtiğimiz yıllarda Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü'nü verdiğimiz Mehmet Genç hocamızın, Osmanlı'nın iktisadi ve sosyal sistemiyle ilgili çalışmaları bize ecdadın başarılarının büyüklüğünü gösteriyor. Tabii Osmanlı'yı ve daha önceki ecdadı, Avrupa kapitalizminin kriteriyle değerlendirmeye kalkanlar, orada aradıklarını bulamıyorlar. Çünkü ecdadımızın her işinin merkezinde eşref-i mahlukat olan insan vardır." diye konuştu. 

Osmanlı İmparatorluğu'nun tüm iktisadi sistemini vatandaşlarının ihtiyaçlarını en adil, en ahlaki ve en verimli şekilde karşılamak üzere kurduğunu belirten Erdoğan, mal ve hizmet üretenlerin kendi ihtiyaçlarından başlayarak kademe kademe yaşadıkları şehrin, ülkenin, diğer bölgelerin ve yurt dışının taleplerini karşılamaya yönelik bir anlayışla faaliyetlerini yürüttüğünü vurguladı.

Söz konusu sistemde din, dil ve ırk başta olmak üzere herhangi bir ayrımının söz konusu olmadığının altını çizen Erdoğan, şunları söyledi:

"Herkes üretimiyle ülkeye katkıda bulunuyor, devlet de herkesin ihtiyaçlarının karşılanmasını gözetiyordu. Sistemin temelinde, toprağın, emeğin ve sermayenin üretici kesimler arasında mümkün olduğu kadar adil şekilde dağılımı anlayışı vardı. Osmanlı'da esnaf ve sanayici çerçevesini devletin belirlediği bir sistem içerisinde kendi kuralları ve gelenekleriyle çalışmalarını yürütüyordu. Dönemin şartları gereği iktisadi sistemin omurgasını oluşturan Osmanlı toprak sistemi başlı başına bir dünyadır."

Erdoğan, şurada daha çok Osmanlı'nın sanayi ve ticaret sistemi üzerinde durmak istediğini dile getirerek, şöyle konuştu:

"Mesela 17. ve 18. yüzyıllarda Osmanlı'da madeni eşya imalatı, kuyumculuk, boyacılık, dericilik ve dokuma işleri aynı zamanda ülkenin ciddi bir ihracat kaynağı haline dönüşecek derecede gelişmişti. Bu dönemde mesela bir Fransız konsolosun ülkemizdeki bakır ve demir eşya imalatındaki başarısını hayretle ülkesine bildirdiğini görüyoruz. Yine bir Fransız iş adamı Osmanlı'da üretilen gümüş tellerin Fransa'da üretilenden daha ince ve daha kaliteli oluşundan hayranlıkla söz ediyordu. Bir İtalyan seyyah da ülkemizdeki dokuma, deri, ayakkabı, elbise imalatındaki maharetlerden övgüyle bahsediyor. Ülkemiz kumaş boyamada öyle ileriye gitmişti ki Avrupa'daki pek çok firma ipliklerini İznik'e getirip burada boyatıp satıyordu. Avrupa kimya bilimi ancak Osmanlı boya ustalarının sırlarını keşfettikten sonra kumaş sanayisinin taleplerine cevap verebilir hale gelmiştir. Bu dönemde İstanbul'daki boya, ayakkabı imalatı, bakır kalayı gibi alanlarındaki başarılı ustalardan bazılarının çok cazip imkanlarla Avrupa'ya transfer edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Hatta İstanbul'daki kuyumcular, devlete başvurarak kendi ürettikleri kaliteli malların Avrupa'dan gelen kalitesiz benzerleriyle karıştırılmaması için özel bir damga talep etmişlerdir."

"HADİSELER KARŞISINDA KENDİMİZİ SORGUYA ÇEKMEK ZORUNDAYIZ"

Osmanlı İmparatorluğu'nun 150-200 yıl öncesine kadar pek çok alanda Avrupa'nın önünde yer aldığını vurgulayan Erdoğan, "Elbette hakkın ve halkın yanında yer almanın bir bedeli vardır. Osmanlı da sömürge döneminin büyük emek ve ham madde yağmasına ortak olmayarak bu bedeli ödemiştir. Avrupa'nın kitlesel sanayi üretimine başlamasının ardından Osmanlı da boş durmamış, en azından kendi ihtiyacını karşılamaya yönelik birtakım hamleler yapmıştır. Bu dönemdeki yönetim reformlarının her biri iktisadi reformlarla da desteklenmeye çalışılmıştır. Nitekim ülkemizde halen faaliyet gösteren birçok idari ve iktisadi kurumun 150 yıllık, 200 yıllık geçmişi vardır. Biz de 2 bin 200 yıllık devlet geleneğimizin günümüz ihtiyaçlarına uygun yeni bir aşaması olarak gördüğüm Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'yle geleceğe büyük bir miras bıraktığımıza inanıyorum." değerlendirmesinde bulundu. 

Erdoğan, geçen yıl yaşanan kur, faiz ve enflasyon üçgenindeki dalgalanma sırasında bazı kesimlerin iyi bir imtihan veremediğini belirterek, konuşmasına şöyle devam etti:

"Kur ve enflasyondaki dalgalanmada asla orantılı olmayan, akıl ve mantıkla izah edilemeyecek fiyat artışlarıyla ilgili örnekler her gün karşımıza geliyor. Mal ve hizmet fiyatlarındaki bu akıl ve ahlak dışı artışların sebebi üzerinde hep birlikte düşünmeliyiz. Devlet teşviklerle, indirimlerle, muafiyetlerle, yapılandırmalarla bu süreçte reel sektörümüzün ve milletimizin üzerindeki yükleri azaltmak için elinden geleni fazlasıyla yapmıştır. Buna karşılık birilerinin piyasa şartları kılıfıyla fırsatçılığa yönelmesi gerçekten çok üzüntü vericidir. Madem ki biz 'İnsanı yaşat ki devleti yaşasın.' diyen bir idare anlayışına sahibiz, madem ki biz 'Komşusu açken tok yatan bizden değildir.' diyen bir medeniyetin mensubuyuz, madem ki biz komşusunun siftahını gözeten bir esnaf ahlakıyla övünüyoruz, öyleyse son dönemde yaşanan hadiseler karşısında kendimizi sorguya çekmek zorundayız."

"BAZILARI 'KRİZİ FIRSATA ÇEVİRMEK' SÖZÜNÜ YANLIŞ ANLIYOR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: 

"Kimseye zararına iş yap demiyoruz, elbette kimseye kendini sıkıntıya sokma pahasına hareket et demiyoruz ancak faiz oranları düşmüş, enflasyon belli oranda düşmüş buna rağmen bakıyorsunuz marketlerde bütün sebze meyve vesairede fiyatlar düşmüyor. Onlar hala yükseliyor. Bunu neyle izah edeceğiz? Bunun ahlaki bir temeli olabilir mi? Şüphesiz ki olamaz. Öyleyse bize düşen nedir? Bu marketlerde eğer kalkıp benim halkımı sömürme mücadelesini devam ettirenler varsa bunun hesabını sorma görevi de bizimdir ve hesabını sorarız. Her şey ortada, rakamlar ortada, üreticiden çıkışı ortada ama bakıyorsunuz bunlarda en ufak bir oynama, düşüş söz konusu değil. Hala vatandaşımı nasıl sömürürüm bunun gayreti içerisinde. Ben herkesi bu konuda insafa, vicdana ve hepsinden önemlisi ahlaka davet etme görevliliği noktasındayım. Milletimizin bu konuda dillendirdiği şikayetleri kulak arkası edemeyiz."

Söz konusu dönemlerin dalgalanmayı fırsat bilip karı artırma değil, gerekiyorsa karı bir miktar düşürerek ülkeyi ve toplumu ayağa kaldırma dönemleri olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Anlaşılan bazıları 'krizi fırsata çevirmek' sözünü yanlış anlıyor. Öyleyse bu yanlış anlayanlara doğruyu anlatmamız lazım. Halbuki bu sözle kastedilen elindeki mala veya sunduğun hizmete olması gerekenden fazla fiyat istemek değil, boşlukları görerek yeni atılımlara girmektir. İhracatçılarımız ne demek istediğimi çok iyi anlarlar." ifadelerini kullandı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, TOBB İkiz Kuleler'deki "Türkiye Ekonomi Şurası"nda yaptığı konuşmada, ihracatta bir dönem Rusya pazarında sorun çıktığını, bir dönem Avrupa pazarının da sıkıntıya girdiğini, istikrarsızlıklar sebebiyle Türkiye'nin güney komşularına ulaşmakta zorluk çektiğini söyledi.

Bu durumda ihracatçıların Afrika'ya gittiğini, Güney Afrika'ya yöneldiğini, Asya'ya yüklendiğini, diğer coğrafyaları araştırdığını, bununla kalmayıp, pazarlama yöntemlerini değiştirdiğini, ürün kalitesini yükselttiğini ifade eden Erdoğan, "Hamdolsun böylece ihracatımız sürekli arttı, sürekli ileriye gitti. Göreve geldiğimizde 36 milyar dolar ihracatımız varken, bu yıl 168 milyar doları aşarak rekor kırdık. Hedefimiz 500 milyar dolar." diye konuştu.

ABD Başkanı Donald Trump ile son görüşmelerinde hep, en az 75 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşmaları gerektiğini ifade ettiğini aktaran Erdoğan, Trump'ın dün akşam yaptıkları görüşmede de tekrar bunu hatırlattığını aktardı.

Trump'ın, "Türkiye ile biz 10-15 milyar dolarlık bir ticaret hacmini asla yeterli bulmuyoruz, 75 milyar doları yakalamamız gerekir." ifadesini tekrar kullandığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunu biz beraber yapacağız, hep beraber, her alanda. Hatta ben açmadan şunu da açtı; 'Tersanecilikte ne kadar güçlü olduğunuzu biliyorum. Dolayısıyla demir-çelik konusunda da bu konuya arkadaşlarımız masaya otursunlar, çalışsınlar ve bu noktada da adımlarımızı atalım' dedi." ifadelerini kullandı.

"SINIR ÖTESİNDE TERÖRLE VE TERÖRİSTLERLE MÜCADELE BİRİNCİ PLANDA"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Aynı mala aynı hizmete kur ve enflasyonla izah edilemeyecek zamlar yapmak yerine, işimizi geliştirip, güçlendirerek, kazancımızı artırmanın yollarını aramalıyız. Ekonomimizi büyütmek ve milletimizin refahını artırmak için doğru yolları takip etmeliyiz. İş dünyamızın yanındayız ama spekülatörlerin de karşısındayız. 

Ecdattan tevarüs ettiğimiz ve maalesef içimizdeki kifayetsizlerin bir türlü anlamak istemedikleri bir diğer önemli husus da güçlü olmadan güvende olmayacağımızdır. Biz de ecdat gibi ülkemizin güvenliğinin sınırlarımızdan değil, ötesinden başladığına inanıyoruz. Yıllarca bu milleti kendi içine kapatarak, adeta başına gelen her kötü hadiseye rıza göstermeye mecbur bırakanlar, bizim bu politikamıza engel olmak için her yola başvuruyorlar. Bakın artık biz Cudi'de, Gabar'da, Tendürek'te teröristlerle mücadele etmiyoruz, o bizim artık ikinci plan. Birinci planda sınır ötesinde terörle ve teröristlerle mücadele ediyoruz. Bu vesileyle Afrin şehitlerimize, Zeytin Dalı Harekatı'ndaki şehitlerimize, birinci yılında Allah'tan rahmet, ailelerine sabırlar diliyorum. Milletimizin başı sağolsun diyorum."

Bu mücadelenin kolay olmadığına dikkati çeken Erdoğan, "Bundan sonra da kolay olmayacak. Buralardaki bu mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Kim olursa olsun. Ülkemize en ufak bir saldırıda bulunanlar bunun bedelini çok ağır ödeyecekler. DEAŞ başta olmak üzere YPG, PYD hepsi, bunun bedelini ağır öderler. Onun için kimse bizi rahatsız etmeye kalkmasın." değerlendirmesini yaptı.

"BİZİM SURİYE'NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNDE HESABIMIZ YOK"

Erdoğan, "Sayın Trump ile de görüştüğümüz gibi 20 mil sınırlarımızın ötesinde, bu bizim için bir koridor. Yaklaşık 30-32 kilometre." diyerek, şu ifadeleri kullandı:

"İnşallah pazartesi-çarşamba Rusya seyahatimiz var. Sayın Putin ile bölgedeki gelişmeleri onunla da ele alacağız, değerlendirmeleri yapacağız. Zira terörden arındırılmış bu bölgelerde Suriye halkının, oralardaki kardeşlerimizin huzurunu sağlama ahdimiz var. İdlib'de eğer biz olmasaydık, yüz binlerce insanın ölüm haberlerini alacaktık. Oradaki attığımız adımlar, hamdolsun bir sulh zeminini sağladı. İşte şimdi Afrin'de gelinen durum ortada, Cerablus'ta ortada. Bu süreci aynı kararlılıkla devam ettiriyoruz, devam ettireceğiz. 

Şimdi Münbiç üzerinde çalışmalarımızı ilgili arkadaşlarımız yaptılar, yapıyorlar. Münbiç'in güvenliğini alacak ve orayı da sahiplerine teslim edeceğiz. Bizim Suriye'nin toprak bütünlüğü üzerinde hesabımız yok. Suriye Suriyelilerindir ve bir an önce de onu sahiplerine teslim etmenin gayreti içerisindeyiz. Birileri siyaset yoluyla, birileri sahada silahla, birileri masada diplomasiyle Türkiye'yi yeniden kendi kafalarındaki o dar kalıplara sokmak için cansiperane bir şekilde çalışıyor. Halbuki artık o günler geride kaldı. Bir başka ifadeyle cin şişeden çıktı." 

"FIRAT KALKANI HAREKATI'NDA DA AYNI DURUMU YAŞADIK"

Erdoğan, Türkiye'nin geçen 16 yılda katettiği mesafe sayesinde gerçek gücünün ve imkanlarının farkına vardığını söyledi.

Türkiye'yi yeniden çeyrek asır, yarım asır öncesine döndürmeye heveslenenlerin karşısında önce milleti bulacağını belirten Erdoğan, "Her sıkıntıyı, her dalgalanmayı 'öldük, bittik' havasıyla bir yılgınlık, bir moral bozma, bir karamsar karşılama kampanyasına dönüştürenler, işte bu özlemle yanıp tutuşanlardır." dedi. 

Zeytin Dalı Harekatı'nın birinci yılını bu anlayışla değerlendirdiklerine işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bir yıl önce bu harekata başladığımızda birilerinin neler söylediğini, hatta işi hangi tehditlere kadar vardırdığını hatırlıyorsunuz değil mi? Bize ısrarla Afrin'e girmememizi söyleyenlerin niyetini, orada karşılaştığımız tahkimatın boyutları gayet iyi anlatıyor. Meğer bizi bir süre daha Afrin'den uzak tutup, yapılan hazırlıkların tamamlanmasını istiyorlarmış. Daha önce Fırat Kalkanı Harekatı'nda da aynı durumu yaşadık. Bizi uzunca bir süre oyalayanların amacının sınırlarımızı DEAŞ, PKK, YPG terör örgütleri vasıtasıyla delik deşik etmek olduğunu, oraları kontrol altına alınca daha iyi gördük. Almanya seyahatinde ana muhalefet partisinin başındaki zat, Avrupa Parlamentosunda YPG terör örgütünün paçavrasıyla gövde gösterisi yapan kadını Almanya'da yanına alıyor, onunla poz veriyor, resim çektiriyor. Söyle bana arkadaşını, söyleyim sana kim olduğunu. Bunlar bu. Bu ne haldir, bu ne durumdur?" 

"TEKLİFİMİZ TERÖR ÖRGÜTLERİNİ SINIRLARIMIZDAN UZAK TUTMA AMAÇLI"

Erdoğan, şimdi Münbiç ve Fırat'ın doğusunda aynı gerçekle karşı karşıya olunduğunu belirterek, Türkiye'yi ısrarla bu bölgelerden uzak tutmak isteyenlerin, terör örgütlerini iyice palazlandırmak, dişlendirmek ve bilemek peşinde olduğunu söyledi.

Suriye'yi paramparça eden güçlere ve terör örgütlerine seslerini çıkarmayıp, ağızlarını her açtıklarında Türkiye'nin bölgedeki varlığından duydukları rahatsızlığı dile getirenlerin de bu oyunun bir parçası olduğunu aktaran Erdoğan, Türkiye'nin, Suriye politikasındaki kararlılığını Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı ile İdlib'de aldığı insiyatifle tüm dünyaya gösterdiğini vurguladı. 

Münbiç ve Fırat'ın doğusundaki sorunu suhuletle çözmek için her yolu denediklerini belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Amerika, Rusya ve diğer kesimlerle olan görüşmelerimizin anlayış birliğine varılarak sonuçlanmasını canıgönülden arzu ediyoruz ama bu demek değildir ki ilanihaye bekleyecek, gözümüzün önünde yürütülen hazırlıkların neticelenmesini seyredeceğiz. İşte sınırlardayız, bütün gücümüzle oralardayız. En yakından gelişmeleri takip ediyoruz. Şayet bize verilen sözler tutulur ve süreç işlerse ne ala. Aksi takdirde hazırlıklarımızı zaten büyük ölçüde tamamladık, kendi stratejimiz doğrultusunda gereken adımları atmaya başlayacağız." 

"Güvenli bölge teklifimiz terör örgütlerini Türkiye'nin kontrolünde bir şekilde sınırlarımızdan uzak tutma amacını taşıyor." diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bir başka ifadeyle Türkiye'ye karşı bir güvenli bölgeden değil teröristlere karşı bir güvenli bölgeden söz ediyoruz. Kuzey Irak'ta hala sıkıntılarını yaşadığımız türden, ülkemize karşı yeni bataklık haline dönüşecek bir güvenli bölge uygulamasına asla izin veremeyiz. Suriye sınırımızı güvenli hale bizzat kendimiz getireceğiz. Bu çabamıza lojistik destek verecek herkesle çalışmaya hazırız. Bunu Sayın Trump'a da ifade ettim. 'Siz bize lojistik desteği verin DEAŞ'ı biz buradan temizleriz. Diğer terör örgütlerini buradan biz temizleriz.' Bunları kendisine bizzat söyledim; 'Yeter ki siz bize lojistik desteği verin.' 

Yine buradan açıkça belirtmek mecburiyetindeyim ki Türkiye özellikle Suriye'de kendisine verilen sözlerin tutulmaması sebebiyle çok sıkıntılar yaşamış, çok bedeller ödemiştir. Eğer Sayın Obama döneminde verilen sözler yerine gelseydi Zeytinlik Harekatı ile zaten bütün işleri bitirmiş olacaktık ama verilen sözleri tutmadı. Şu anda Sayın Trump da onu aynen teyit ediyor. Artık ülkemize ve milletimize yeni bedeller ödetilmesine rıza göstermeyeceğiz. Bedel ödeyecek birileri varsa o da sadece ülkemizi hedef alan terör örgütleridir, onları destekleyenlerdir. Güney sınırlarımızdaki Kıbrıs ve Ege'deki güvenlik sorunlarımızı çözerek ekonomideki ve diğer alanlardaki hedeflerimize doğru yürüyüşümüzü daha da hızlandırmakta kararlıyız."

YORUMLAR